Anadolu Üniversitesi Mimarlık Bölümü 3. sınıf öğrencileri olarak 2. dönem açılan mimari tasarım stüdyosu 7 dersi kapsamında Tarihi Yarımada’da proje çalışması yaptık. Daha çalışmalarımıza başlamadan çok heyecanlıydık çünkü dünyanın en önemli tarihi bölgelerinden birinde çalışma yapacaktık. Türkiye’nin dört bir yanından gelen mimarlık öğrencilerden oluşan bir sınıftık, kimimiz İstanbul’u çok iyi biliyor , kimimiz ise İstanbul’a daha önce hiç gelmemiştik ,bunun için de önce hocalarımız ile birlikte elimizdeki daha sonra üzerindeki sokakları tek tek keşfedeceğimiz haritayla bir rota belirledik. TarihiYarımada‘daki Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultanahmet gibi belli başlı tarihi yerleri ve onlar arasındaki bağlantıları sağlayan sokakları gezdik .Daha sonra hocalarımız bizi Tarihi Yarımada ile baş başa bıraktı.

Birimiz İstanbul’u çok iyi bilen, birimiz ise İstanbul’a ilk defa gelen bir ikili olarak başladık Tarihi Yarımada maceramıza. Sarayburnu’ndan başlayarak Küçükayasofya’ ya uzanan tarihi yarımadanın tamamını analiz ederek,mevcut dokuyu tanıdık,dokuda varolan sorunları saptayıp çözümler üretmeye çalıştık; dokunun kıyıda kalmış zenginliklerinin tadına vardık ve bu zenginlikleri çözümlerimize katmaya çalıştık.

Bu eşsiz dokuyu keşfetme sürecinde,sokak sokak dolaşarak yaptığımız plan düzeyinde kalan incelemeyi üç boyuta da taşımak istedik. Analizimizi tamamladığımız bir aşkam üstü Sirkeci’den Haydarpaşa’ya yaptığımız 15 dk.lık keyifli bir vapur yolculuğu sırasında gerçekleştirdiğimiz silüet incelemeleriyle bunu istediğimiz gibi üç boyuta taşımayı başarmıştık. Böylece proje aşamasında ürettiğimiz çözümlerin silüetteki yansımasını da görebilecektik. Bu yolculuk esnasında yarımadanın sürekli değişen silüetini 2 dakikalık hızlı eskizlerle ifade etmeye çalıştık. tabii ki bu silüetlerde planda olduğu gibi Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camii baskındı.Onları birbirine bağlayan herkesin aklındaki İstanbul silüetini oluşturan ise o elimizdeki harita ile sokak sokak dolaşarak keşfettiğimiz kıyıda kalmış zenginliklerdi aslında.

17: 34 de vapur Sirkeci’den hareket ettiğinde Topkapı Sarayı ve Ayasofya görüyordu.Arkadan da Sultanahmet sanki ben de buradayım diyordu.Silüeti kağıda dökerken yavaş yavaş Ayasofya’ nın koybolduğunu fark ettik neyse ki onu yakalayabilmiştik.

17:36 da biraz ilerlediğimizde Ayasofya, sarayın arkasında kalarak kayboldu ve Topkapı Sarayı daha çok ön plana çıktı .Sultanahmet ise arkadan görünmeye devam ediyor ve silüetteki yerini koruyordu.

17:39 da Topkapı Sarayı artık bütün yarımadayı arkasına alarak olanca ihtişamıyla karşımızdaydı.

17:42 de İstanbul silüetinin baskın görkemli yapıları tarihi yarımadadaki konut dokusuyla birbirine kenetlenmiş bir şekilde karşımızdaydı.

 

 

17.45 de silüette yükselen minarelere denizfenerleri de eslik etmeye başlamıştı.plan düzleminde kendini gösteren deniz fenerleri silüette de minarelere eşlik ederek önemini korumaktaydı.

17:46 da yaramadanın silüeti denizle sonlanarak artık tamamıyla gözümüzün önüne serilmişti.

Vapurdan indiğimizde artık hava iyice kararmaya başlamıştı.fakat yarımadanın gece silüeti de en az gündüz olduğu gibi etkileyiciydi ve bu gece etkisini karakalem ve elimizden düşmeyen dolmakalemimizle farklı teknikler deneyerek silüetimize yansıtmaya çalıştık.

 

 

Bu silüet çalışmalarımızdan sonra yapacağımız projenin silüetteki yansımasının nasıl olacağını daha çok merak etmeye başladık.Acaba İstanbul silüetine minareler gibi heybetle eklenen bir şeyler mi çıkaracaktık ortaya, yoksa tarihi doku ile bütünleşerek bu dokuda eriyen bir şeyler mi?

 

M.Müjde Birlikbaş

Tuğba PAMUK

2007